Filmin Türü: Dram-Gizem-Suç | Süre: 102 Dakika | IMDB: Link
Who Am I Konusu
Genç bir bilgisayar dehası olan Benjamin, sadece Almanya'da değil dünya çapında tanınan biri olmak istemektedir. Yer altı bir hacker grubu Benjamin'i aralarına davet eder.
Who Am I Yorumu
Ezgi'nin Köşesi
Bir önceki film eleştirimizde -eğer okumadıysanız aşağıda bir yerlerde linki olacaktır- yazdığım filmlerden biriydi "Who Am I?" Tam spoiler dolu bir şekilde ballandıra ballandıra filmi anlatırken Emre dedi ki;
-Şş, ben o filmi izlemedim.
E dedim ne duruyoruz? Bize eleştirisini yapacak misler gibi bir film buldum ve izledik.
Ve ben yine yazıyı biraz beklettim. Beklettiğiim için biraz unuttuk da. Özür dilerim Emre... Sen söylemeden ben söyleyeyim istedim.
Film bir zekâ ürünü. Ben buradayım diyor. Ben böyle filmlere bayılırım. İsterim ki her taraf birbirine zekâsıyla şov yapsın. Bu film sadece bunu yapmıyor arada sizin zekânıza da laf çarpıtıyor.
Bizim Benjamin diye bir asosyal kankimiz var. F*ck my life tarzı isyanvari şekillerde etrafta gezinirken, koddur, yazılımdır bu gibi işlere sarıyor. (Burada sözü bilirkişi Emre'ye bırakıyorum çünkü sitemizin yapım aşaması kendisine ait.)
Tüm olay bizim bu bebenin hoşlandığı kız için soruları çalma dürtüsüyle başlıyor. Tam çalacak derken daha amatör olduğu için hemen enseleniyor. Buradan aldığı ceza dolayısı ile de birkaç -efendime söyleyeyim hackerımsı- bebeyle tanışıyor. Bunlar diyor ki MRX diye biri var biz buna rakip olalım. Şu öz güvene bakın a dostlar. Tabii hemen kendilerine isim falan buluyorlar. Bunlar oluyor mu sana CLAY?
MRX bizi görsün diye yapmadıkları kalmıyor bunların. Yok efendim ilaç firmasını hacklemek, bankaya girmek, oraya buraya girmek derken bir bakıyorlar, MRX bunlar için bebe falan diyor. Sen misin bunları diyen? Bunlar en üst, artık kırılamaz denilen binayı hackliyorlar. Şimdi durun, bizim bu Bünyamin yanlış ata oynuyor. İçeriden çaldığı bilgileri şov olsun diye MRX'e veriyor. E peki MRX durur mu? Yok, durmuyor. Bunlar içerden Rus ajanlarıyla falan çalışıyormuş da işler çok büyükmüş aslında. Bu olay sonunda biri ölüyor mu? Heh, işte o zaman CLAY istemese de görünmüş oluyor.
Bunlar başlıyor vay efendim biz yeniden görünmez olmak istiyoruz diye ağlanmaya. Biz mi dedik size MRX'e kafa tutun da yemedik halt bırakmayın diye?
İşleri halledeceğiz derken daha da batıyorlar, dayak yemeler, ev yakmalar derken MRX bizin Bünyamin'i ifşa ediyor mu? Ediyor. Heh, işte filmin sizi duvarlardan duvarlara fırlattığı sahneler buralar.
Bizim Bünyamin tutuklanıyor. Bu çocukla ilgilenecek olan ajan da bu dosyadan atılıyor, bizim Bünyamin de diyor ki o olmazsa konuşmam.
Bizimkinin kankileri ölmüş, tüm her şey batmış, evi de yakmışlar. Bünyamin'in de hâli harapmış. Öyle diyor zaar. Bizim kadın diyor ki ben bir gideyim bu Bünyamin'i araştırayım, sorup soruşturayım. En başta onun için soruları çalacaktım dediği kız Bünyamin'e yıkık diyor gülüyor gidiyor. E diyoruz ki artık bu işte bir şeyler var, ajan ablamız da öyle diyor ve Bünyamin'in doktora gidiyor. Doktor diyor ki Bünyamin dissosiyatif. Tabii hepimiz burada o vaav diye koltuklarımızdan havalanıyoruz. Bu sefer de eve geçiyor ablamız. Çöpte Ritalin buluyor derken hop, yönetmenimiz bir selam çakmış, kime? Fight Club filmine. Fight Club'ın ilk kuralı neydi? Fight Club hakkında konuşmamaktı, o yüzden devam ediyorum.
Diğer en sevdiğim kısım ise, bunları öğrendikten sonra sorgulama odasında Bünyamin'in elini görmek istemesiydi. Kadın için tüm taşlar yerine oturuyor ve Bünyamin'i suçsuz olarak serbest bırakmak zorunda kalıyor. Burada ikinci perdeyi gören ben ise o zekâ parıltılarıyla mutluluktan havalara uçuyordum çünkü Bünyamin tüm cevabı başta sihirbazlık gösterisiyle verdi. 4 şeker... Hiçbir dissosiyatif zihninde kaç kimlik taşıdığını bilmez...
Bünyaminler ermiş muradına biz çıkalım kerevetine diyerek bir yazımı daha sonlandırıyorum...
Puanım: 9/10
Ezgi'nin IMDB Puan listesi için tık!
Emre'nin Köşesi
Öncelikle, film şahsi önerimdir, rica ediyorum filmi izlemediyseniz ve izleyecekseniz aşağıdaki "spoiler" içeren yorumlarımı okumayınız.
Film, konusunda da bahsettiği gibi, her türlü ilişkiden uzak, asosyal bir hacker'ın etrafında gelişiyor. Özele geçmeden önce genel olarak, ''hello world'' yazmayı becerebilen naçizane bir yazılımcı olarak filmi çok beğendim. Bilgisayarla bu kadar haşır neşir olan insan, yüzdesel olarak zaten genellikle asosyal ve içe dönük oluyor. Ben de zaman zaman kendimi bu konuda içe dönük bir birey olarak nitelendirdiğim için, bu klinik vaka arkadaşımız kadar olmasa da bu içe dönük yönüm onu anlamama oldukça yardımcı oldu.
Bu hikaye de tamamı ile karakterimiz ''Benjamin'' etrafında geçiyor. Karakteri, kişisel hırsları, aşmak istediği limitleri ve klasik her filmde olduğu gibi biraz ucundan özgüven yüklenen asosyal kişilerin yaşadığı o gereksiz özgüven patlaması. Film, içerisindeki tüm karakterleri çok iyi yansıtmış. Tüm karakterleri oldukça kolay benimseyebiliyor ve bir tanesi hariç(evet hepiniz aynı ismi düşündünüz) hepsini de sevebiliyorsunuz.
Filmde, yine her şeyin bize gösterilen kısmında mahvolmasının arkasında bir kadın var. Evet, bir kadın. Hayatın içinden, tarihin başından beri birçok savaşın sebebi, erkeklerin kanayan yarası. Truva Savaşı, Galya Seferi, Cengiz Han'ın karısı için verdiği savaşlar ve niceleri.
Kurgusu, anlatım dili, "flashback'ler", oyunculuklar her şey tek kelime ile mükemmel. Son zamanlarda seyrettiğim en güzel film. Survivor Turabi için ise tam bir özlü söz yuvası. Turabi, buraları okuyorsan kullanabileceğin birkaç alıntı; "Yalnızca yeterince küstah olmalısın, sonra dünya ayaklarının önünde bekleyecek.", "Herkes yalnızca görmek istediklerini görür.", "Bazen biri için kafamızda kurduğumuz resime o kadar sıkı tutunuyoruz ki arkasındaki gerçek kişiyi görmeyi unutuyoruz.", "İmkansızı hedefle", "Hayat sana tekila verdiğinde tuz ve limon da iste.". İşin gırgırı bir yana, film gerçekten hayatlara ilham olabilecek çok güzel sözler barındırıyor.
Es geçilmemesi gereken bir konu ise "tren" sahneleri. Bunun yerine başka bir tarzda yapsalardı bu etkiyi yaratabileceklerini asla düşünmüyorum. Buram buram zekâ ve kaliteli kurgu kokuyor.
Gözümdeki tek sorun ise, Lahey'deki koskoca Ulusal Güvenlik Merkezine bu kadar kolay girmeleri ve güvenliğin hak getirmesi ama Ezgi'nin annesinin çok güzel bir sözü vardır ve muhtemelen yazılarımda benden çok duyacaksınız; "O zaman film olmazdı." Bu sözü bensiyor ve yolumuza devam ediyoruz.
Geçtiğimiz yazılardan birinde Ezgi ile filmleri 30. dakikada çözdüğümüzü söylemiştim, bu filmde o kadar çok ters köşe var ki maalesef mümkün olmadı ki filmden kat kat daha fazla zevk almamı sağlayan şey de bu oldu. Akıcı, aksiyonu bol, bizi oradan oraya sürükleyen, sonu oldukça tatmin edici, çok şükela bir film olmuş.
Filmi izleyebilmem için benimle oturup 2. kez izleyen Ezgi'ye de kocaman teşekkür ediyorum.
Puanım: 9/10
Emre'nin IMDB Puan listesi için tık!