Filmin Türü: Korku-Gerilim | Süre: 97 Dakika | IMDB: Link
Speak No Evil Konusu
Aylar sonra özgür ruhlu Hollandalı aile, bir hafta sonu tatili için daha muhafazakar olan Danimarkalıları kırsal kesimdeki evlerine davet eder. Başlarda her şey yolunda gitse de, bir araya gelmenin sevinci yerini yanlış anlamalara bırakınca işler çığrından çıkar.
Speak No Evil Yorumu
Ezgi'nin Köşesi
Filmi izlemeden önce az biraz konusuna hakimdim ama bu denli hastalıklı bir film izleyeceğimi beklememiştim açıkçası.
Orada burada illaki "Psikolojinizin dayanmayacağı bilmem kaç film" başlıklı yazılar görmüşsünüzdür, heh işte benim için bu film, bu tarz bir listeye kolaylıkla girebilir. Hatta daha iyi bir yönetmen bu işe el atsaydı ve senaryosu daha uzun ve altı dolu olsaydı benim için dönemin kült filmlerinden biri olabilirdi.
Kesinlikle basit bir aile dramı ya da psikopati filmi izlemiyorsunuz. Yorumumun bundan sonrası tamamıyla konuya giriş yapmadan film incelemesi olacağı için şimdiden spoiler şeritlerini çekerek sizi korumak isterim sevgili okurlar.
- Spoiler-
Çocuğun dilini gördüğüm an benim için tehlike çanları çalmaya başlamıştı zaten, isteksiz, asosyal tavırları gerilmeme yetti açıkçası. Kıyamam garibim aslında bir şeyler anlatmaya çalıştı da bizim kendini akıllı sanan çiftimiz oralı olmadı.
Filmin bu etapta bir tık daha karanlık olmasını beklerdim. Ailede bir sorun olduğu belliydi zaten 10. dakikanın şafağında. Aileye gösterilmeyen ama izleyiciye gösterilen minik hastalıklı sahneler görmek benim için filmi daha fazla karanlık yapabilirdi. Film boyu işleyişi bizim saf aileyle birlikte görmek beni pek tatmin etmedi açıkçası. E Ezgi ne güzel işte, kurban rolüyle gerilimin dozu daha da artıyor derseniz evet, haklısınız fakat daha fazlasını görebilmeyi isterdim. Bu ışıkta biraz zayıf buldum açıkçası.
Evet kendilerince güzel bir imaj çizilmişti, gerçekçiydi de ama birkaç yerde mantık hatası vardı. Çocuğunun farklı yatakta yattığını gören anne çıldırıyor sabahın şafağında kaçma planları yapıyor, ne güzel ne mantıklı; fakat aynı anne -dans sahnesinde- çocuğu korktuğu zaman bolca üstüne gidip yeniden oynaması için onu zorluyor. Orada patlayan anne burada patlamıyor, saçmalık.
Bir yandan son kaçma sahnelerinde adam neden eşine olanları anlatmadı yolda? Neden kendini savunmak için kesici bir alet almadı yanına? Neden eşiyle bir plan yapmaya çalışmadı?
Bu soru işaretleri de yine filmdeki nadir anlarda burun kıvırmama sebep olan birkaç kısımdı.
Oyuncular iyiydi iyi olmasına ama eğer ortada böyle bir hikaye varsa karakterlerin bunu daha hastalıklı şekilde yansıtmasını isterdim. Sonuç olarak çocukların dilini kesmek, o çocukları yeni bir aile bulana kadar kendi çocuklarıymış gibi yaşamak, aileyi taşlayarak korkunç bir şekilde öldürmek, tüm bunlar fazla hastalıklı bir birleşim.
Bu da beni bir diğer kısma getiriyor, neresi orası derseniz de; "arzu nesnesi"
Evet aile bir psikopat, her şey çok iyi, çok korkutucu ve olağan ama tüm bunlar neden? Bazen kötü olmak için tamamiyle istemek yeter ama "Siz izin verdiniz" demek yeterli miydi?
Benim için yeterliydi evet ama tatmin edici miydi? Hayır.
"Biz size gidebilmeniz için bolca zaman verdik, fakat siz bunca şeye rağmen her şeyi kabul ettiniz, e bu durumda da yapacaklarımıza, haddimizi aşmamıza izin verdiniz." sonucuna gelmiş olduk.
Filmin sonlarına doğru bu denli rahatsız olmamızın nedeni mükemmel seçilmiş müzik ve olaylardı aslında. Uzun zamandır bu denli hastalıklı bir film izlememiştim. Biraz Midsommar, biraz a Srpski film, biraz da Shining havası almadım değil filmden. Daha karanlık, soğuk ve hastalıklı tipleri aşırı iyi canlandırabilen karakterler olsaydı bu filmlere yaklaşılabilir bir film olabilirdi.
- Spoiler-
Benim için cidden son zamanlarda izlemiş olduğum sağlam filmlerden biriydi. Eğer rahatsız olabilir bir yapınız varsa biraz üzerine düşünerek filmi başlatabilirsiniz.
Puanım: 8/10
Ezgi'nin IMDB Puan listesi için tık!
Emre'nin Köşesi
Speak No Evil, İtalya'da tatil yaparken tanışan iki ailenin çok iyi anlaşması üzerine, Hollanda'da yaşayan ailenin, Danimarkalı aileyi bir haftalığına tatil için evlerine tatile davet etmesi ile başlıyor. Filmin konusunu okurken zaten ne olacağını aşağı yukarı kestirebiliyoruz, ancak çok da ''şey'' yapmamak lazım.
Başroldeki ailemiz, eşlerin pek de uyumlu olmadığı, sıkıcı sayılabilecek bir aileyken diğer ailemiz bu profile pek de uymuyor. Daha eğlenceli ve samimi geliyor diğer aileye ki aslında oltaya düşmemek de çok zor. Mutsuz bir aileyi bu şekilde ikna etmeleri zor olmuyor, mutlu aileyi gören çift tongaya düşüyor.
Filmde korku sahnesi yok, gerilim sahnesine de pek yer verilmemiş. Film aslında ne bir dram filmi ne bir aile filmi ne de ağır bir gerilim filmi. Evet, bu unsurlar var ancak hepsi çok tadında ya da yok derecesinde. Duyguyu daha çok karanlık atmosfer ve başarılı oyunculuklarla yansıtmayı başarmışlar. Filmi izlediğiniz her an şimdi bir şey olacak hissi ile izliyorsunuz. Senaryo tartışılır, verdiği rahatsız edici his ise tartışılamaz.
Buradan sonrası spoiler içerek, eğer filmi izlemeyi düşünüyorsanız okumadan atlayınız.
- Spoiler-
Öncelikle belirtmem gerekir ki; evlenmeyin arkadaşım sıkıcı insanlarla, sonra işte böyle maceralara atılıyor dünyanızı tersten görüyorsunuz. Ezgi'ye filmin başında hemen sordum: ''Böyle bir durumda başka bir ailenin evine gider miyiz?'' diye. O cevap vermeden kendim hemen atladım, ''Yok gitmeyiz o ne öyle saçma sapan şey''. Bana çok riskli ve saçma sapan geliyor böyle şeyler, her ne kadar ''abiğ AirBnb ev tuttuk bak aynaya parmağımı koyunca boşluk var'' diyen tipler gibi olmasam da güvenli gelmiyor böyle seyahatler.
Neyse, ailemiz yok 7 saatte gideriz, yok 8 saatte gideriz muhabbeti eşliğinde yola çıkıyor. Vardıklarında daha evi ilk gördüğümde dedim ki böyle doktor evi mi olur? Ben o evi gördüğümde zaten geri dönmeye başlamıştım. Filmin başından son 20 dakikasına kadar olan bölüm çok olağan geçiyor, üzerine durulması gereken bir durum ya da diyalog olduğunu düşünmüyorum. Dediğim gibi, filmin senaryosu güçlü değil. Ama hepimiz biliyoruz ki; Günün sonunda aklımızda kalan ve hissettiklerimiz tamamen filmin sonunda yaşananlara göre şekilleniyor.
Olaylar oldu, bir kere gitmeye çalıştılar hadi velet unuttu oyuncağı, sen de geri döndün. E be Danimarka uşağı, ne oldu da hemen tekrar kalalım ya diye annesinden slime isteyen çocuk bakışı atıyorsun karına. Adam senin karını çıplak görmüş, duş yaparken banyoya girmiş. İnsanı çıldırtmayın sayın batının medenileri. Her neyse, Sevgi teyzenin dediği ''O zaman film olmazdı'' mottosunu kullanıyoruz(Çok fazla kullanacağımızı söylemiştim). Filmimiz de buradan sonra başlıyor, her dakika işler daha da sarpa sarıyor.
Öğreniyoruz ki bu psikopatlar tatilde tanıştıkları aileleri evlerine davet ediyor, aileleri öldürüyor, çocukların da dilini kesip kendi çocukları yapıyormuş. En nefret ettiğim şey bu filmde de gerçekleşiyor maalesef; katil motivasyonunu asla öğrenemiyoruz.
Her şey artık sona geliyor ve sona geldiğini bilen bir baba var. Zaten evi son terk edişlerinde yanına onları koruyacak hiçbir şey almıyor. Onu geçebiliriz, tamam acelen var ve aklından çıkmış olabilir. Senin çocuğunun dili kesiliyor ve sen sadece ağlıyor, lütfen yapma diyorsun. Öleceğin belli, duvar onlarca ölü ailenin fotoğraflarıyla dolu. Senin de sonun belli anlayacağın. Var gücünle saldırmak varken bu pısırıklığın ne gereği var? Neyse mottomuzu düşünüyoruz ve derin bir nefes alıyoruz. Bu film pasif babaya yazar.
Filmin artık en sonundaki ailenin taşlandığı sahne ise, işte o bahsettiğim kalbimizi bıraktığımız sahne. İnsan böyle sahneleri izlerken daha çok zorlanıyor hayatında gerçekten sevdiği birisi olduğunda. Bu yapılan barbarlığın altındaki motivasyonu gerçekten bilmek isterdim.
Son olarak, müslüman adam ne alaka? Göçmenlere falan mı laf çarpmaya çalışmışlar anlamadım, varsa bir fikriniz yorumlarda paylaşabilirsiniz.
- Spoiler-
Puanım: 8/10
Emre'nin IMDB Puan listesi için tık!