Filmin Türü: Dram-Korku-Gizem | Süre: 120 Dakika | IMDB: Link
The Skin I Live In Konusu
Bir araba kazasında yanarak ölmekten son anda kurtulan eşini yanıklardan oluşan görüntüden kurtarmak için yeni bir deri yaratmak üzerine çalışmalar yapan estetik cerrahı Dr Robert Ledgard on iki yıl boyunca evindeki laboratuvarında çalışmaya devam eder ve domuz-insan kanı karışımıyla elde ettiği bir deri üretir. Eşinin yanmış vücudunu görmesi üzerine intihar etmesi ve küçük kızlarının da buna şahit olmasından sonra büyük depresyon geçiren aile iyice hassaslaşmıştır.
The Skin I Live In Yorumu
Ezgi'nin Köşesi
Ben Pedro Almodóvar filmlerini epey severim ve kendisinin Antonio Banderas hayranlığını da zerre yersiz bulmam. Kendisi yönetmen sıralamamda epey başarılı bulduğum bir isimdir. Antonio da bir o kadar başarılı bir oyuncudur. Eğer kendisinin birkaç filmini izleme şansı bulduysanız biraz garip konuları kendine görev bildiğini de görürsünüz.
Bu filmi yıllar önce izlemiştim ve epey başarılı bulmuştum. Bu tarz konular, dışlanmaktan ya da çeşitli kesimlere hitap etmeyeceğinden ötürü yönetmenler arasında maddi kaygılar da eklenince biraz korkulan yapımlardır. Her yönetmenin ele almak isteyeceği bir konu da değildir bu konu, o yüzden bizimki yine duruma el atmış.
Emre'yi bu filmi izleme konusunda ikna etmem biraz zaman aldı çünkü benim öve öve bitiremediğim filmler genelde Emre'nin biraz sıkıcı bulduğu sanat sepet filmleri oluyor. :') Bu nedenle uzun uğraşlarım sonucunda ikna edebildim kendisini fakat asla konudan bahsetmedim, hiçbir yerden görüp aşina olmaması için de her şeyi ben ayarladım. Size de tavsiyem buraya kadar okuduysanız artık okumaya yavaştan bir son verin ve asla konusuna bakmadan filme başlayın. Evet, film bir ters köşe içeriyor fakat konuyu okuduğunuz an her şey devamında bir çorap söküğü gibi geliyor, aman dikkat.
- Spoiler -
Bir plastik cerrahı olan Robert'ın zekası ve intikamı beni en çok etkileyen kısımdı. Kaybettiği ve özlem duyduğu güzeller güzeli karısına yeniden ulaşabilmek için kızına tecavüz eden Vincent'ın bedenini kullanabilmek her psikolojisi bozuk insanın aklına gelmez.
Film size o hastalıklı dramı o kadar güzel ve tadında veriyor ki garip bir şekilde bir noktadan sonra kimseye öfke besleyemiyorsunuz. Bahsettiğim film türü tam olarak bu aslında, etik değerleriniz o kadar güzel bir şekilde sarsılıyor ki, filmin başındaki siz ve sonundaki siz bir olamıyorsunuz.
İş hayatında yaşamadığı etik karmaşa, kızına tecavüz eden bir adama hastalıklı bir şekilde aşk beslemesi, bir insanın özgürlüğünü yok etmek ve kendi değerleriyle onu cezalandırmak, içten içe kendini o adamı tamamiyle karısı olduğuna inandırmak hatta onun için cinayet işlemek...
Film boyu asla yaşayamayacak olduğunuz muazzam bir dramın içinde buluyorsunuz, bolca etik sorgu süzgecinden geçiriyorsunuz kendinizi, başta bedenine bakıp o çok etkilendiğiniz kadın erkek çıkıyor mesela, bu sefer öfkelenmek, üzülmek ya da utanç yaşamak, yakıştırmak ya da nefret kusmak da sizin elinizde ve en sonunda neye sevinip neye üzüleceğinizi de bilmiyorsunuz.
- Spoiler -
Kısacası Pedro Almodóvar'ın parmağında bir o yana, bir bu yana savrulacağınız, korkularınızla yüzleşeceğiniz ve kendinizi epey çıkmazda hissedeceğiniz bir yapım. Pedro'ya güvenin ve iki saatlik mükemmel görsel açılarıyla kamerasına eşlik eden belki de sizi tiksindirecek o filmi izleyin.
Puanım: 8/10
Ezgi'nin IMDB Puan listesi için tık!
Emre'nin Köşesi
The Skin I Live In'i biraz da olsa(yalan tamamen zorla) Ezgi'nin zoruyla izlemiş olsam da filmi izledik sonra dedim ki "Bu kızın gerçekten güzel bir film zevki var"(festival filmlerini ve Demirkubuz filmlerini saymazsak).
Filmi izlerken çok da film izleme ruh halimde değildim, bu sebeple hiperaktif çocuk edasıyla sağa sola sallanarak, bol hareket eşliğinde, dikkatim dağınık bir şekilde izledim. Ancak, bu demek değildir ki filmi beğenmedim. Filme kesinlikle bayıldım.
Ezgi'nin film boyunca Pedro Almodóvar(yönetmen), Antonio Banderas'a hasta, onsuz çişe bile gitmek istemezmiş. Karısı ben mi Antonio Banderas mı diye sorsa Antonio'yu seçermiş nidaları eşliğinde filmi izlerken ne kadar da hastalıklı bir filmi izlediğimin farkında değildim. Evet, film korkunç derecede hastalıklı.
Eğer izlemediyseniz The Skin I Live In filmini izleme listenizin başlarında bir yere oturtmanızı tavsiye ederim.
Yazımın kalan kısmı spoiler içeriyor, izlemediyseniz okumayınız. Eğer instagram postlarımızdaki "Spoiler versene yea" tayfasındansan okumaya devam edebilirsin asla neden böyle yaptığını anlamadığım arkadaşım.
- Spoiler -
Filmimiz başladığı zaman dedim ki Robert(Antonio Banderas) sevmiş bir kızı, parası da var kapatmış bir mahsene. Sonradan fark ettik ki pek de öyle değilmiş durum.
Robert bir doktor ve amacı insan derisi üreterek bir devrim yaratmak. Bu yolda ne Hipokrat'ı ne de yeminini tanıyor. Sonradan öğreniyoruz ki Robert'ın motivasyonu daha çok farklı. Eski eşinin başına gelen korkunç bir kazada yanması ve yaşadığı acı sonrası bir tedavi bulmak istemiş.
Robert çok sevdiği karısını çok dramatik bir şekilde kaybediyor. Ruhsal olarak çökmüş, karanlık bir odada hayatını geçiren bu kadın bir gün bahçelerinde şarkı söyleyen çocuğunun sesini duyuyor. Kendisini çok iyi ve belki de ilk defa hayat dolu hissediyor. İşte zurnanın zort dediği yer tam olarak burası. Dışarıdaki sesi duymak ve belki de ilk defa dış hayatı görmek istemesi üzerine camı açıyor. Camın yansımasında nasıl gözüktüğünü gördükten sonra da buna dayanamayıp camdan atıveriyor kendisini.
Tüm büyük değişimlerin temelinde aslında bu var. Annesinin intihar ettiğini gören kızımız akıl sağlığını kaybediyor ve ilaçlar kullanmaya başlıyor. Bir partiye giden Norma(Robert'ın kızı) bu partide Vincent'ın tecavüzüne uğruyor. Buna dayanamayan Norma da kaldırıldığı akıl hastanesinde aynı annesi gibi intihar ediyor.
Zurna zort demişti ya, artık zurna bağırmaya başlıyor bu noktadan sonra. Kızına tecavüz eden Vincent'ın peşine düşen Robert bu godiği rehin alıyor. Ardından da başta o sandığımız Robert'ın insanlık adına deri nakli üzerine çalışmalarının gerçek yüzünü öğreniyoruz. Meğer, her şey kızına tecavüz eden dingilden intikam almak içinmiş.
Bir dizi ameliyat sonunda Vincent'ı baştan aşağıya kadına çeviren Robert hiç bu kadarı ile yetinir mi? Ruh hastası gitmiş bir de Vincent'ı karısına benzetmiş. Her şey bittiğinde elimizde Robert'ın karısına benzeyen bir Vincent var. En başta her şeyin çok hastalıklı olduğunu söylemiştim, ancak filmi bilmiyorsanız ve bu yazıyı okuyorsanız en başta bunu söylediğimde bu kadar da hastalıklı bir şeyin ortaya çıkacağını düşündüğünüzü sanmıyorum.
Filmimizin sonu ise biraz tahmin edilebilir ancak gayet tatmin edici. Hanım kızımız Vincent(yeni adıyla Vera) Robert'tan intikamını alıyor ve kendisini öldürüyor.
Vera'nın son bölümde ailesiyle 6 yıl sonra yeni haliyle ilk defa yüzleştiği sahne ise biraz kısa kesilmiş gibi geldi bana. Dram biraz daha verilebilirdi ve uzatılabilirdi. Türkler bu filmi çevirse; son sahneden bölüm başına en az 3 saatten(reklamlar hariç) 5 sezonluk dizi çıkarırlardı.
Sonuç olarak, gerçekten çok beğendiğim, yıllar boyu aklımda kalacak bir yapım olmuş. Filmi izlemeden bu yazıyı okuduysanız birkaç yıl sonra geri dönüp bu filmi izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.
- Spoiler -
Puanım: 8/10
Emre'nin IMDB Puan listesi için tık!