Filmin Türü: Korku-Gerilim | Süre: 90 Dakika | IMDB: Link
The Taking of Deborah Logan Konusu
Deborah Logann hakkında medikal bir belgesel gibi başlayan film, Logan'ın Alzheimer hastalığına yakalanış evrelerini ve kızının bu hastalık süreci ile mücadele etmesini anlatıyorken, bu hastalıktan mustarip birinin yaşadığı ve yaşattığı gerilimleri korku janrıyla harmanlıyor.
The Taking of Deborah Logan Yorumu
Ezgi'nin Köşesi
Yine uzun zamandır izlemek istediğim bir filmle karşı karşıyayız. Konuları fazla irdelemeyi sevmeyen biri olarak filmi Alzheimer hastalığının ürkütücü ve üzücü yanlarını göreceğimiz umuduyla açmıştım. Filmlerin gerçek hayattan alındığını öğrenmeyi sevmem, beni fazlasıyla huzursuz eder, bu film de onlardan biriydi fakat yaptığım kısa çaplı araştırmalar sonucu filmin gerçekliğine dair bir iz bulamadım. Eğer siz bir şeyler biliyorsanız bizi aydınlatmak için mesaj atabilirsiniz...
- Spoiler -
Filmin ilk sahnelerinde bu hayali karakteri hastalığın getirisi olarak düşündüm. Hatta öyle ki, film bir yerden sonra psikolojik gerilime dönecek, paranormal mi yoksa hastalıktan mı bu tüm olanlar diye bir süre bizi ikilemde bırakacak diye düşündüm fakat öyle olmadı. İlk bir iki sahneden sonra "Ne duruyorsunuz basbaya doğaüstü tüm olanlar bir hocaya götürsenize" diye debelenirken buldum kendimi.
Yok hiç bilinmedik şeyleri sayıklamalar, eşelediği toprak tarafından bir adamın geldiğini görmeler, ben bu diyarlardan değilim dercesine Fransızca konuşmalar, evin sağında solunda yılanlar... Daha ne olsun istiyorsunuz siz? Ruh gelsin çay kahveye eşlik etsin mi, daha ne olsun?
Bir yerden sonra bizim kız akıl ediyor da bu kadın ne saçmalıyor diye araştırırken ritüel yapan adamı buluyor ki benim için hikayenin altını bu şekilde güzelce doldurmak filmi güzel bulmam için baya iyi bir şey.
E ne alaka şimdi bu adam annesiyle diyoruz ki orada da hikayenin altını dolduruyor sayın senarist, diyor ki kızını öldürecekti de anne adamı öldürdü, şimdi yıllar sonra kadının bedeni güçsüzken adamın ruhu son kurbanı da ritüele yem etmek için kadının bedenini bir kukla gibi kullanıyor.
Bu açılımlar ışığında film epey başarılıydı benim için, korku unsurları da yeterli dozdaydı, bizimkiler gibi dandik makyajlar da yoktu, tertemiz korkunç bir filmdi tek hoşuma gitmeyen şey bana kalırsa filmin son kısımlarının garip bir şekilde hızlıca bitmesiydi.
Kızı bunun bir ritüel olduğunu, yakılması gerektiğini öğreniyor, ne hoş evet de, tek seferde yakılmayla olacak iş mi o? Burada zayıf kaldığını düşünmüştüm fakat sıkı durun senaryo bizi öyle bir yere getiriyor ki o kısım da doluyor.
Filmin en sonunda Deborah ve küçük kız kurtuluyor ne güzel, Mia ve kızı da kurtuluyor, ceset de yakılıyor e ne güzel işte bir korku filmi mutlu sonla bitiyor, daha ne isteriz...
Hayır işte o işler öyle olmuyor. Benim bu yakma sahnesi çok basit, o ne öyle ruh dediğin öyle hemen bir yakmaya gider mi dememin altı finaldeki ürkütücü mü ürkütücü o sahneyle doluyor. Mağaradan kurtulan küçük sevimli kız iyileşmiş :) bu sayede kutlama yapıyorlar :) kameramanlar falan geliyor ve minik tatlı kıza ne istediklerini soruyorlar :) küçük kız da aşırı sevimli şekilde ekrana bakarak söylememeyi seçiyor :) ah canım şu tatlılığa bakın: :)
Kısacası ruhumuz cici kızımıza hükmetmeye başlamış ve bir sonraki kurbanını ritüel ile almadan gitmeyecek...
- Spoiler -
Gerçek mi değil mi belirsizliğinde ürpermek isterseniz, üzücü bir konudan nasıl korkunç bir şey çıkmış izlemek isterseniz, kesinlikle izleyin derim.
Puanım: 7/10
Ezgi'nin IMDB Puan listesi için tık!
Emre'nin Köşesi
The Taking of Deborah Logan, film giriş bölümünde bahsettiği üzere gerçek hayattan alınma bir hikaye, ancak doğruluğu benim gözümde oldukça şüpheli. Hiç değilse detay kısımları. Eğer böyle ise gerçekten korkunç bir film diyebiliriz, hele ki değişime uğrayan karakterin fiziksel özellikleri çıplak gözle görenler için oldukça korkutucu olsa gerek.
Direkt filmimize girelim, bundan sonrası spoiler içerecek, eğer izlemeyi düşünüyorsanız okumayı bırakabilirsiniz. Bizim görüşümüze göre izleyecekseniz de film bizden geçer not aldı, bunu belirtebilirim.
- Spoiler -
Filmimiz, klasik bir gerilim filmi hızında ilerliyor, bu filmlerde konu hep 30. dakikada başlar, filmimizde de öyle oldu. İlk 30 dakikanın biraz sıkıcı olduğunu kabullenmek lazım. Evet henüz giriş bölümündeyiz ve sorunu anlıyoruz, başlangıcını öğreniyoruz ancak beni içine çekemedi bu bölümde. Pek önemli mi bu bölüm? Bana göre hayır. Kaliteli bir giriş, kötü bir gelişme ve sonucu olan filmdense girişi kötü ve geri kalanı iyi bir film izlemeyi tercih ederim.
Öncelikle belirtmem gerekir ki; başrol oyuncusu seçimi çok yerinde olmuş. Kadın bize bu psikopatik durumu çok iyi yansıtmış. Ruh halleri, çıldırışlar, masumiyet her şey geçti bana. Film genel hatlarıyla kadın üzerine kurulu, yavaş bir işleyiş, gün gün bölünmüş minik problemler. Kadının makyajı ise oldukça kaliteli, günden güne eriyişini çok iyi yansıtmışlar.
Film bir yere bağlana kadar tamamen bu şekilde geçiyor, bu da bana göre izleyiciyi yoran bir durum. E bir şey olsun artık diyorsun içinden. Kadın mutfak tezgahına ışınlanıyor, adamlar sabah uyanıp hayatına devam ediyor. Cam gecenin köründe durduk yere açılıyor, sabah oturup Fox'ta İlker Karagöz ile Çalar Saat'te sabah haberlerini izliyorlar.
Beğenenin çok öveceği, biraz ucundan beğenmeyenin itin bilmemneresine gömeceği tarzda bir film aslında. Öven ile sövenin kesişimi de bize orta bir puan olan 6'yı vermiş IMDB'de. Sonu bu kadar etkileyici bitmeseydi muhtemelen ben de 5 puan verir geçerdim.
Saçmalıklar yok mu? Tabii ki var. Örneğin; kadın bir çocuk kaçırıyor ve ilk vukuatı değil. Çok tehlikeli, kaçarken bir güvenlik görevlisini yemiş, ancak ne var ki dağa kadını bulmak için 2-3 polis gidiyor. Ayrıca, bu kadar kötü durumdaki yaşlı kadın daha düzgün bakım alabileceği bir yere yatırılmaz? Bu konudaki isyanım gerçek bir hikaye olmasından kaynaklı. Hayırsız evlat işte.
- Spoiler -
Puanım: 7/10
Emre'nin IMDB Puan listesi için tık!